Bugün cuma. Çoğu insan için diğer cumalardan pek farkı olmayan, tıpkı ondan önce gelen diğer cumalar gibi başlayıp muhtemelen öyle sonlanacak, çoğu kişinin hevesle gelmesini bekledikleri bir başka cuma. Ama bugün aynı zamanda ayın 13’ü ve her ne kadar bunun farkına bile varmayacak insanlar artık çoğunlukta olsada, özellikle tarihin bir kısmında bugün hiçte istenmeyen bir cuma olacaktı.
‘Uğursuz Cuma 13’, kendi kültürlerinde olmasa bile özellikle Hollywood dizi ve filmleri sayesinde bir şekilde dünyada bilinen bir ‘uğursuz’ gün. Neredeyse her yabancı komedi dizisinde en az bir kez bir bölümünün -genellikle cadılar bayramı özel bölümünün- konusudur. Her sene en az bir kez yaşanan bu gün çakışması bazen yılda üç kez yaşanabilir. İlginç şekilde, İspanya ve Yunanistan gibi bazı yerlerde ise cuma yerine 13’ündeki salı günü uğursuz sayılmakta, ancak 13 sayısı yine ön plandadır.
Bugün günlük yaşamımızda doğrudan nedenini yada ortaya çıkışını bilmesekte uyguladığımız bazı rutinler var. Özellikle bilimin ilerlemesiyle bunların bazılarının tamamen uydurma, bazılarının ise teknik olarak bilimsel bir açıklaması olduğunun, ama hurafelerin çıktığı dönemdeki bilim henüz gerçek cevabı veremediğinden insanların kendi anlamlandırmalarıyla doğru yada yanlış- bir şekilde açıkladığı olaylardır.
Batıl inançlar genellikle bu şekilde ortaya çıkmış, yada başka tarihsel olaylara bağlı olan spesifik bir durum, adeta bir kural ve uyarı haline gelmiştir. 13 sayısının uğursuz olduğu inanışı da muhtemelen böyle ortaya çıkmıştır. Farklı kaynaklar bu konuda farklı şeyler söylemekte, bazısı eski kuzey mitlerinde Loki’nin davet edilmediği 12 kişilik yemeğe 13. kişi olarak gitmesini, bazı Hristiyan kaynaklarında da Hz. İsa’nın son yemeği gösterilir. 13 Ekim 1307, cuma günü IV. Philip’in emriyle tapınak şövalyelerinin tutuklanması gibi kesin bir tarihte bu inancın yayılmasına dair bir kaynak verilsede, kesin olarak bir şey söylenemez. Hem cuma gününün kendisini de uğursuz sayıldığını gözönüne aldığımızda, belkide ‘iki uğursuz’un aynı zamana denk gelmesi bu inancın ortaya çıkması için yeterliydi.
Bir aynayı kırmak, soldan sağa uçan bir kuş sürüsü, 4, 9, 13, 17, 39, 43, 666, bir saat hediye edilmesi, içeride açılan şemsiye, merdiven altından geçmek, siyah bir kedinin önümüzden geçmesi, tiyatroda birine iyi şans dilemek… Bir at nalını uçları aşağı bakacak şekilde asmak; içindeki şans yere dökülür diye… buraya yazarak sığmayacak daha nicesi. Diğerlerinden nispeten daha yakın bir tarihte yaygınlaşan bir örnek olarak zincir mektup ve mesajlar aslında on yıllar öncesinde ortaya çıkmış bir olay.
Çoğumuz hayatımızda en azından bir kere bu inansakta inanmasakta bu zincire katılmışızdır. Bunun bilincinde olsak bile muhtemelen bazılarının kafasından ‘ne olur ne olmaz’ gibi bir düşünce bile geçmiştir belkide. Sonuçta özellikle günümüzde bir böyle şeylere inanmasakta geçmişte birileri inanıyordu, çünkü daha iyi bir açıklaması yoktu ve ‘ne olur ne olmaz’, riske girmek istemiyordu.
‘Risk’ konusu kenarda dursun, çoğu zaman bu inanışlar, o dönemler içinde hurafeden ibaret kalmaktaydı, ancak bazı inanışlar diğerleri kadar nispeten zararsız kalmamaktaydı.
Örneğin siyah kediler, tipik bir şekilde diğer renkli kedilere bakış çok daha az evlat edinilen, dönem dönem bazı imaj iyileştirici olaylarlarla -Oscar ödülü alan Flow filminin ardından siyah kedilerin sahiplenmesinde artış görülmüş- bu durum iyileşsede, çok daha feci sonuçlarda ortaya çıkmıştır.
Albinoluk, tarihte oldukça kötü görülen hastalıklardan biridir. Aslında albino bir bireyin olmayandan dış görünüşleri haricinde çok fazla bir farkı yoktur. Esasen genetik olarak geçen, melanin eksikliğinden kaynaklanan bir kondisyondur ve bu o bireylerin sağlıklarını pek etkilemez. Ancak geçmişte çoğu toplumda doğdukları evlere kötü şans getireceklerine inanılmış, beyaza yakın saç ve ten renkleri nedeniyle ‘beyaz hayalet’ gibi lakaplar takılmış, çoğu doğar doğmaz öldürülmüş yada aileleri tarafından reddedilmişlerdir.
Kötü şans getiren şeylere ek olarak, iyi şans getirdiğine inanılan da türlü türlü şey vardır. Çoğunlukla bereketle dolaylı şekilde ilişkilendirilebilecek bitki ve hayvan sembolleri olarak ortaya çıkarlar.
Bir aynayı kırmak ne kadar kötü şans demekse, dört yapraklı yoncayı bulmakta o kadar iyi şans demektir, yani bir hiç. Ama insan insan olmuş, bunların hepsi bir şekilde umuda çıkıyor aslında. Kontrol edemediğimiz, açıklayamadığımız çoğu şeyi hem geçmişte hemde günümüzde bir şekilde fizikselleştirilmeye çalışıyoruz. Başımıza istemediğimiz şeylerin gelmemesi için elimizden gelen at nalını düzgün asmaksa, o kadarını yapıyoruz.
Her ne kadar bir yanımız bunun boşa olduğu bilsede, belki bir umut, hep bir umut, bir sonraki cumaya bir şekilde ilerlemeye devam ediyoruz.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
Merdivenin Altında 13 Tane Kara Kedi
Bugün cuma. Çoğu insan için diğer cumalardan pek farkı olmayan, tıpkı ondan önce gelen diğer cumalar gibi başlayıp muhtemelen öyle sonlanacak, çoğu kişinin hevesle gelmesini bekledikleri bir başka cuma. Ama bugün aynı zamanda ayın 13’ü ve her ne kadar bunun farkına bile varmayacak insanlar artık çoğunlukta olsada, özellikle tarihin bir kısmında bugün hiçte istenmeyen bir cuma olacaktı.
‘Uğursuz Cuma 13’, kendi kültürlerinde olmasa bile özellikle Hollywood dizi ve filmleri sayesinde bir şekilde dünyada bilinen bir ‘uğursuz’ gün. Neredeyse her yabancı komedi dizisinde en az bir kez bir bölümünün -genellikle cadılar bayramı özel bölümünün- konusudur. Her sene en az bir kez yaşanan bu gün çakışması bazen yılda üç kez yaşanabilir. İlginç şekilde, İspanya ve Yunanistan gibi bazı yerlerde ise cuma yerine 13’ündeki salı günü uğursuz sayılmakta, ancak 13 sayısı yine ön plandadır.
Bugün günlük yaşamımızda doğrudan nedenini yada ortaya çıkışını bilmesekte uyguladığımız bazı rutinler var. Özellikle bilimin ilerlemesiyle bunların bazılarının tamamen uydurma, bazılarının ise teknik olarak bilimsel bir açıklaması olduğunun, ama hurafelerin çıktığı dönemdeki bilim henüz gerçek cevabı veremediğinden insanların kendi anlamlandırmalarıyla doğru yada yanlış- bir şekilde açıkladığı olaylardır.
Batıl inançlar genellikle bu şekilde ortaya çıkmış, yada başka tarihsel olaylara bağlı olan spesifik bir durum, adeta bir kural ve uyarı haline gelmiştir. 13 sayısının uğursuz olduğu inanışı da muhtemelen böyle ortaya çıkmıştır. Farklı kaynaklar bu konuda farklı şeyler söylemekte, bazısı eski kuzey mitlerinde Loki’nin davet edilmediği 12 kişilik yemeğe 13. kişi olarak gitmesini, bazı Hristiyan kaynaklarında da Hz. İsa’nın son yemeği gösterilir. 13 Ekim 1307, cuma günü IV. Philip’in emriyle tapınak şövalyelerinin tutuklanması gibi kesin bir tarihte bu inancın yayılmasına dair bir kaynak verilsede, kesin olarak bir şey söylenemez. Hem cuma gününün kendisini de uğursuz sayıldığını gözönüne aldığımızda, belkide ‘iki uğursuz’un aynı zamana denk gelmesi bu inancın ortaya çıkması için yeterliydi.
Bir aynayı kırmak, soldan sağa uçan bir kuş sürüsü, 4, 9, 13, 17, 39, 43, 666, bir saat hediye edilmesi, içeride açılan şemsiye, merdiven altından geçmek, siyah bir kedinin önümüzden geçmesi, tiyatroda birine iyi şans dilemek… Bir at nalını uçları aşağı bakacak şekilde asmak; içindeki şans yere dökülür diye… buraya yazarak sığmayacak daha nicesi. Diğerlerinden nispeten daha yakın bir tarihte yaygınlaşan bir örnek olarak zincir mektup ve mesajlar aslında on yıllar öncesinde ortaya çıkmış bir olay.
Çoğumuz hayatımızda en azından bir kere bu inansakta inanmasakta bu zincire katılmışızdır. Bunun bilincinde olsak bile muhtemelen bazılarının kafasından ‘ne olur ne olmaz’ gibi bir düşünce bile geçmiştir belkide. Sonuçta özellikle günümüzde bir böyle şeylere inanmasakta geçmişte birileri inanıyordu, çünkü daha iyi bir açıklaması yoktu ve ‘ne olur ne olmaz’, riske girmek istemiyordu.
‘Risk’ konusu kenarda dursun, çoğu zaman bu inanışlar, o dönemler içinde hurafeden ibaret kalmaktaydı, ancak bazı inanışlar diğerleri kadar nispeten zararsız kalmamaktaydı.
Örneğin siyah kediler, tipik bir şekilde diğer renkli kedilere bakış çok daha az evlat edinilen, dönem dönem bazı imaj iyileştirici olaylarlarla -Oscar ödülü alan Flow filminin ardından siyah kedilerin sahiplenmesinde artış görülmüş- bu durum iyileşsede, çok daha feci sonuçlarda ortaya çıkmıştır.
Albinoluk, tarihte oldukça kötü görülen hastalıklardan biridir. Aslında albino bir bireyin olmayandan dış görünüşleri haricinde çok fazla bir farkı yoktur. Esasen genetik olarak geçen, melanin eksikliğinden kaynaklanan bir kondisyondur ve bu o bireylerin sağlıklarını pek etkilemez. Ancak geçmişte çoğu toplumda doğdukları evlere kötü şans getireceklerine inanılmış, beyaza yakın saç ve ten renkleri nedeniyle ‘beyaz hayalet’ gibi lakaplar takılmış, çoğu doğar doğmaz öldürülmüş yada aileleri tarafından reddedilmişlerdir.
Kötü şans getiren şeylere ek olarak, iyi şans getirdiğine inanılan da türlü türlü şey vardır. Çoğunlukla bereketle dolaylı şekilde ilişkilendirilebilecek bitki ve hayvan sembolleri olarak ortaya çıkarlar.
Bir aynayı kırmak ne kadar kötü şans demekse, dört yapraklı yoncayı bulmakta o kadar iyi şans demektir, yani bir hiç. Ama insan insan olmuş, bunların hepsi bir şekilde umuda çıkıyor aslında. Kontrol edemediğimiz, açıklayamadığımız çoğu şeyi hem geçmişte hemde günümüzde bir şekilde fizikselleştirilmeye çalışıyoruz. Başımıza istemediğimiz şeylerin gelmemesi için elimizden gelen at nalını düzgün asmaksa, o kadarını yapıyoruz.
Her ne kadar bir yanımız bunun boşa olduğu bilsede, belki bir umut, hep bir umut, bir sonraki cumaya bir şekilde ilerlemeye devam ediyoruz.