Dünyadaki her canlı bir şekilde kendi karnını doyurmak ve hayatını devam ettirmek için kendine yollar bulmaktadır. Bunun için bazı canlılar kendi bölgesini bulur ve korur, bazıları mevsimleri ve coğrafyanın doğal izlerini takip ederek göç eder, ve bazı durumlarda alışılagelmedik müttefiklikler bile ortaya çıkar.
Doğada bazı hayvanların arasında karşılıklı faydaya dayalı ortaklaşmalar gözlenmiştir. Bunların en yaygın ve bilinenlerinden biri timsahların ağızlarını açıp beklemesi ve bu esnada küçük kuşların timsahların dişlerinin ve ağızlarının aralarında kalan et parçalarını yiyerek hem timsahların ağızlarının temiz kalmasını sağlarlar, hemde bu sırada kendilerine de kolay (timsahın ağzında olmak ne kadar kolaysa) bir öğün bulmuş olurlar. Timsahlar buna karşılık bu kuşlara zarar vermeye çalışmazlar. Yine benzer bir ilişki denizdeki büyük balıkların sürekli yanlarında yüzen küçük temizleyici balık ve diğer deniz canlıları içinde geçerlidir.
Karada, kuzey kürede bir kurt sürüsünün öldürüp karnını doyurduğu av hayvanından kalan artıklar, onlar yemekteyken çevre ağaçlarda bellemekte olan kuzgun ve kargalara kalmaktadır. Bu olayı dünyanın neredeyse her yerinde görmek mümkündür, örneğin akbabalar ve çakallar artıkçı olmalarıyla bilindiklerinden, bu doğal zincirdeki konumlarının insan literatüründe ve sembollerinde bile olumsuz bir anlamla ilişkilendirilmişlerdir.
Kurtlar ve kuzgunların ilişkisi ise bu klasik faydacılıktan öteye geçer. Kuzgunlar bir süre sonra kolay bir yemek için kurtlara leşlerin yerlerini belli edecek şekilde hareket ederler. Daha sonrasına ise arkadaşlık seviyesinde bir ilişkileri ortaya çıkar. Kuzgunlar kurtları periyodik olarak ‘rahatsız ederler’, oyun oynamaya başlarlar ve sürülerle aralarında özel bir ilişki vardır.
İnsanların diğer insanlarla olan ilişkileri elbette doğada ortaya çıkabilecek çoğu ilişkiden çok daha derin ve komplekstir. Ancak insanlar ve hayvanlar arasındaki ilişkiler ve hayvanların günümüzde insan hayatında tuttukları yer ve değer artık yeri doldurulamaz bir seviyeye ulaşmıştır.
İnsanların hayvanları evcilleştirmesi tarihteki en önemli gelişmelerden biri olmuştur. Evcilleştirilen ilk hayvan ‘insanın en iyi dostu’ lakabını layıkıyla hak eden köpektir. Daha sonrasında inek ve koyun gibi etinden yününe, hatta kemiğine kadar faydalanılan çiftlik hayvanları evcilleştirilmeye başlanmış, daha sonrasında atın evcilleştirilmesi insanlığın yaşamını ve mesafe anlayışını değiştirmiştir.
Kediler diğer evcil hayvanlardan tam da bu noktada daha farklı bir konumdadır. Evcilleştirilen hayvanlar genel olarak insanlara doğrudan bir fayda sunan hayvanlardır. Köpeğin eti yenmese bile insanını sürekli korur, inek, koyun, tavuk gibi hayvanlar insanı besler. Atlar neredeyse yirminci yüzyılın ortalarına kadar dünyayı tam anlamında sırtlarında taşımış hayvanlardır. İnsanlar ellerindeki ilkel hayvan cinslerini kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmişler, hayvanlar bu yönden insan eliyle günümüzdeki hallerini almışlardır.
Kediler ise adeta bir fırsat görmüş ve bu fırsatı değerlendirmişlerdir.
Kedilerin kendi kendilerini evcilleştirdikleri artık daha yaygın bilinen bir bilgidir. Eski insan topluluklarının etrafında yaşamak nispeten daha kolay yemek ve koruma bulmak anlamına geldiğinden, kediler bir nevi insanlarla en iyi şekilde uyum sağlamak için kendi kendilerini evcilleştirildiler.
Bu kararla, kediler aslında tam anlamıyla dört ayak üstüne düşmüşlerdir. Eski Mısır muhtemelen kedilerle en çok ilişkilendirilen ülke ve dönemlerden biridir. Kedileri öldüğünde yaş göstergesi olarak kaşlarını kazımaya kadar giden bir sevgi ve saygının hedefi olan kediler, belkide tarihlerindeki en ihtişamlı dönemi bu zamanda yaşamışlardır.
Elbette tarihte neredeyse her canlının yaşadığı gibi belirli dönemlerde zorluklardan geçmişlerdir. Özellikle Hristiyanlığın yayılmasıyla kedilerin (özellikle siyah olanların) cadılık ve kötülükle ilişkilendirilmesi, Avrupa’da bir kedi avını beraberinde getirmiştir. İnsanların tarih boyunca evinde kedi beslemesinin en büyük sebebinin kedilerin haşere avcısı olduğunu hatırladığımızda, bu hareketin daha sonrasında kara vebanın ortaya çıkışında bir rol oynadığı bile söylenmektedir.
Özellikle Osmanlı’nın kültüründe evcil hayvanlara merhamet önemli bir yer tutar. Neredeyse her evin bir kedisi vardır ve bu kediler adeta görevlerini bilen, sınırlarını bilen evin birer ferdi olmuşlardır. Eğer bir hane diğerine bir kedi yavrusu verdiyse sonrasında o kedinin durumunu kontrol eder, iyi bakıldığından emin olurdu. Sokaktaki hayvanlarda unutulmaz, aç susuz kalmadıklarından halkın kendisi emin olurdu.
Günümüzde kediler evimizde değilseler, telefonlarımızda mevcutlar. Doğadaki çok özel ilişkilerden biri olarak insanlarla kurdukları ilişkide insanlar kadar söz sahibi olup, insanlarla sadece kendilerinin istediği kadar yakınlaşmış, bir yanları hep vahşi kalmıştır aslında. Kediler bizimle beraber geçirdikleri zaman boyunca insanların başından geçen türlü olaylarda ister sokaklarda, ister evlerin baş köşesinde yada camın önünde, sevilen birer gözlemcimiz olmuşlardır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
Kedy
Dünyadaki her canlı bir şekilde kendi karnını doyurmak ve hayatını devam ettirmek için kendine yollar bulmaktadır. Bunun için bazı canlılar kendi bölgesini bulur ve korur, bazıları mevsimleri ve coğrafyanın doğal izlerini takip ederek göç eder, ve bazı durumlarda alışılagelmedik müttefiklikler bile ortaya çıkar.
Doğada bazı hayvanların arasında karşılıklı faydaya dayalı ortaklaşmalar gözlenmiştir. Bunların en yaygın ve bilinenlerinden biri timsahların ağızlarını açıp beklemesi ve bu esnada küçük kuşların timsahların dişlerinin ve ağızlarının aralarında kalan et parçalarını yiyerek hem timsahların ağızlarının temiz kalmasını sağlarlar, hemde bu sırada kendilerine de kolay (timsahın ağzında olmak ne kadar kolaysa) bir öğün bulmuş olurlar. Timsahlar buna karşılık bu kuşlara zarar vermeye çalışmazlar. Yine benzer bir ilişki denizdeki büyük balıkların sürekli yanlarında yüzen küçük temizleyici balık ve diğer deniz canlıları içinde geçerlidir.
Karada, kuzey kürede bir kurt sürüsünün öldürüp karnını doyurduğu av hayvanından kalan artıklar, onlar yemekteyken çevre ağaçlarda bellemekte olan kuzgun ve kargalara kalmaktadır. Bu olayı dünyanın neredeyse her yerinde görmek mümkündür, örneğin akbabalar ve çakallar artıkçı olmalarıyla bilindiklerinden, bu doğal zincirdeki konumlarının insan literatüründe ve sembollerinde bile olumsuz bir anlamla ilişkilendirilmişlerdir.
Kurtlar ve kuzgunların ilişkisi ise bu klasik faydacılıktan öteye geçer. Kuzgunlar bir süre sonra kolay bir yemek için kurtlara leşlerin yerlerini belli edecek şekilde hareket ederler. Daha sonrasına ise arkadaşlık seviyesinde bir ilişkileri ortaya çıkar. Kuzgunlar kurtları periyodik olarak ‘rahatsız ederler’, oyun oynamaya başlarlar ve sürülerle aralarında özel bir ilişki vardır.
İnsanların diğer insanlarla olan ilişkileri elbette doğada ortaya çıkabilecek çoğu ilişkiden çok daha derin ve komplekstir. Ancak insanlar ve hayvanlar arasındaki ilişkiler ve hayvanların günümüzde insan hayatında tuttukları yer ve değer artık yeri doldurulamaz bir seviyeye ulaşmıştır.
İnsanların hayvanları evcilleştirmesi tarihteki en önemli gelişmelerden biri olmuştur. Evcilleştirilen ilk hayvan ‘insanın en iyi dostu’ lakabını layıkıyla hak eden köpektir. Daha sonrasında inek ve koyun gibi etinden yününe, hatta kemiğine kadar faydalanılan çiftlik hayvanları evcilleştirilmeye başlanmış, daha sonrasında atın evcilleştirilmesi insanlığın yaşamını ve mesafe anlayışını değiştirmiştir.
Kediler diğer evcil hayvanlardan tam da bu noktada daha farklı bir konumdadır. Evcilleştirilen hayvanlar genel olarak insanlara doğrudan bir fayda sunan hayvanlardır. Köpeğin eti yenmese bile insanını sürekli korur, inek, koyun, tavuk gibi hayvanlar insanı besler. Atlar neredeyse yirminci yüzyılın ortalarına kadar dünyayı tam anlamında sırtlarında taşımış hayvanlardır. İnsanlar ellerindeki ilkel hayvan cinslerini kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmişler, hayvanlar bu yönden insan eliyle günümüzdeki hallerini almışlardır.
Kediler ise adeta bir fırsat görmüş ve bu fırsatı değerlendirmişlerdir.
Kedilerin kendi kendilerini evcilleştirdikleri artık daha yaygın bilinen bir bilgidir. Eski insan topluluklarının etrafında yaşamak nispeten daha kolay yemek ve koruma bulmak anlamına geldiğinden, kediler bir nevi insanlarla en iyi şekilde uyum sağlamak için kendi kendilerini evcilleştirildiler.
Bu kararla, kediler aslında tam anlamıyla dört ayak üstüne düşmüşlerdir. Eski Mısır muhtemelen kedilerle en çok ilişkilendirilen ülke ve dönemlerden biridir. Kedileri öldüğünde yaş göstergesi olarak kaşlarını kazımaya kadar giden bir sevgi ve saygının hedefi olan kediler, belkide tarihlerindeki en ihtişamlı dönemi bu zamanda yaşamışlardır.
Elbette tarihte neredeyse her canlının yaşadığı gibi belirli dönemlerde zorluklardan geçmişlerdir. Özellikle Hristiyanlığın yayılmasıyla kedilerin (özellikle siyah olanların) cadılık ve kötülükle ilişkilendirilmesi, Avrupa’da bir kedi avını beraberinde getirmiştir. İnsanların tarih boyunca evinde kedi beslemesinin en büyük sebebinin kedilerin haşere avcısı olduğunu hatırladığımızda, bu hareketin daha sonrasında kara vebanın ortaya çıkışında bir rol oynadığı bile söylenmektedir.
Özellikle Osmanlı’nın kültüründe evcil hayvanlara merhamet önemli bir yer tutar. Neredeyse her evin bir kedisi vardır ve bu kediler adeta görevlerini bilen, sınırlarını bilen evin birer ferdi olmuşlardır. Eğer bir hane diğerine bir kedi yavrusu verdiyse sonrasında o kedinin durumunu kontrol eder, iyi bakıldığından emin olurdu. Sokaktaki hayvanlarda unutulmaz, aç susuz kalmadıklarından halkın kendisi emin olurdu.
Günümüzde kediler evimizde değilseler, telefonlarımızda mevcutlar. Doğadaki çok özel ilişkilerden biri olarak insanlarla kurdukları ilişkide insanlar kadar söz sahibi olup, insanlarla sadece kendilerinin istediği kadar yakınlaşmış, bir yanları hep vahşi kalmıştır aslında. Kediler bizimle beraber geçirdikleri zaman boyunca insanların başından geçen türlü olaylarda ister sokaklarda, ister evlerin baş köşesinde yada camın önünde, sevilen birer gözlemcimiz olmuşlardır.