Sanat yapmak ve sanatı görmek isteği insanları insan yapan yegane şeylerden biri. Bir kişinin onu mutlu eden güzel ve hoş şeylerle çevrili olmayı istemesi gayet normal bir şeydir. Sanat en çok bu yönde öne çıkar, ancak sanat aynı zamanda insana güzel ve ilgi çekici gelen, insanda iyi yada kötü duygular uyandıran sanat, insanların hem en sofistike hemde en basit iletişim yollarından biridir de.
Kelime anlamı genel olarak insan yaratıcılığının ve hayal gücünün ifade ve uygulaması olarak tanımlanan sanat, insan var oldukça var olan, insanı insan yapan şeylerden biridir. İnsanın gördüğü, duyduğu ve hissettiği her şey sanatın konusu olabilir ve o insanın sanatını etkiler. ‘Sanat sanat içindir’ ve ‘Sanat toplum içindir’ tartışması bu nedenle uzun zamandır sürmüş, hem sanatçılar hemde düşünürlerin üstünde anlaştığı kesin bir cevap bulunamamıştır.
Sanat insanın yaptığı en içten şeylerden biridir ve insan çevresinden oldukça etkilenen, neredeyse çevresiyle var olan bir varlıktır. Doğuştan sosyal varlıklar olmak, insanların toplumlara ihtiyaç duymasının sebebidir ve bir toplumda var olmak yada olmamak bireyi doğrudan etkileyen bir etkendir. Toplumla yaşayan birey hem kendi benliğinin öz varlığı için mücadele verir hemde diğer insanlarla yaşamın beraberinde getirdiği diğer mücadelelerle uğraşır. Ama toplumdan soyutlanmış yada tamamen bağımsız yaşayan insanlarda çoğu zaman içinde bulundukları yalnızlıktan kurtulmak isterler.
İnsan doğasının bu yönü sanatın toplum için olması yada olduğunu savunan görüşün en önemli cephanelerinden biridir. Bu görüşe göre sanat, sanatçının içinde bulunduğu toplumun bir yansıması yada tepkisidir. Ayrıca sanat- ve onunla yakın şekilde ilişkili olan ‘oyun’ güdüsü- oldukça eğitici olabilir.
‘Sanat sanat içindir’ görüşü ise, sanatın başta bu toplumsal etkiler olmak üzere, sanatın öğretici ve ahlaki değerlerden arındırılması gerektiğini, saf olan gerçek sanata ancak bu şekilde ulaşılabileceğini öne sürer. Amaç sanatı sadece sanat için yapmaktır.
İki görüşünde kendine ait öne sürdükleri güçlü fikirler vardır. Ancak gerçekte yaşananlar çoğu zaman siyah ve beyaz olmak yerine, grinin tonlarıdır.
Resim sanatında tahmin edilen en eski resim milattan önce 45 bin yıl eskiye gider. Endendonezya’da bulunan, duvara çizilmiş bir yaban domuzunun resmi, Avrupa kıtasında bulunan daha ünlü mağara resimlerinin çoğundan daha eskidir. Bu duvar resimlerinden önce bulunmuş olan kemik ve duvar oymalarının ise yaklaşık 75 bin yıllık bir tarihi olduğu tahmin edilmektedir. Özellikle bu en eski örnekler mağara duvarlarındaki basit çizik ve desenlerden, kemikten oyulmuş küçük heykelciklere kadar değişmektedir.
Modern zamanlarda ortaya çıkan sanat düşüncelerini alıp bu dönemlere uygulamak pek doğru olmaz, çünkü o zamanın toplum yapısı ve insan yaşamı günümüzdekinden çok farklı. O zamandaki insanların bu resim ve oymaları sadece bir estetik güdüyle mi yaptıkları yoksa içinde bulundukları toplumu etkilemek için mi yaptıklarını tam bilemeyiz. Ayrıca bunlar elimize ulaşan, oldukça eski bulgular. Zaman içinde kim bilir neler yapıldı ve yok oldu, müzik ve sahne sanatları gibi fiziksel nesnelere ihtiyaç duymayan sanat eserlerinin ne durumda olduğunu ise belki de hiç bilemeyeceğiz. Ancak bir şey çıkarılabilir, sanat insanlarlar oldukça var olmuştur. Ve yaşadıkları çevre, onlarda uyandırdığı neşe yada korku olsun, yaptıkları sanatı etkilemiştir.
Uzun bir süre boyunca, sanatın ‘sanatçıların işi’ olarak görüldüğü bir algı süregelmiştir. Bu algı doğru olmamakla birlikte, şahsımca sanatın kendine de zarar vermiştir. Sanatın bir iş olabileceği doğrudur elbette, ancak sanat yapmak bunun ötesindedir. Çünkü sanat özünde bir meslek yada beceriden çok bir insan davranışıdır. Belki nefes almak, yemek yemek bulmak gibi insanın hayatta kalışını doğrudan etkilemez, ancak bu davranışı sergilemeyen insanların ne kadar yaşadığı tartışılır.
Günümüzde özellikle teknolojinin geldiği noktada çevrimiçi ve çevrimdışı hayatlar sürüyoruz. Ancak her geçen gün ikisinin arasındaki çizgi dahada bulanıklaşmış hale gelmekte. Sürekli bir ‘içerik akışı’nın içinde, haberler, bilgiler, kişisel hayatımız ve çeşitli sanat eserleri akmaya devam ediyor.
Üretilen ve alınan, iletişimde bulunulan sanat bu bulanıklığın içinde kalmakta. Sanatçılar geride kalmamak için sürekli bir sonraki ‘viral’ akımın peşinde koşmak zorunda ve insana hissettiren sanatla iletişimde bulunmak için bireyler bu akıştan kendilerini kurtarmak zorundalar.
Sanat sanat içinde yapılabilir, toplum içinde. Ancak unutulmaması gereken şey, sanatın daima onu yapan insanla ve o sanata bakan insanla doğrudan bağlı olduğu. Sanat bu yüzden bulunduğu ortamla bu kadar derinden bağlı ve eğer içinde bulunduğu çevre bazı sıkıntılarının farkına varmazsa ne için yapılır olursa olsun, o sanat sadece o sıkıntıların bir yansıması haline gelir ve insanların içinden gelen o davranışla olan bağlantısı zedelenir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
İçerik Olan Sanat
Sanat yapmak ve sanatı görmek isteği insanları insan yapan yegane şeylerden biri. Bir kişinin onu mutlu eden güzel ve hoş şeylerle çevrili olmayı istemesi gayet normal bir şeydir. Sanat en çok bu yönde öne çıkar, ancak sanat aynı zamanda insana güzel ve ilgi çekici gelen, insanda iyi yada kötü duygular uyandıran sanat, insanların hem en sofistike hemde en basit iletişim yollarından biridir de.
Kelime anlamı genel olarak insan yaratıcılığının ve hayal gücünün ifade ve uygulaması olarak tanımlanan sanat, insan var oldukça var olan, insanı insan yapan şeylerden biridir. İnsanın gördüğü, duyduğu ve hissettiği her şey sanatın konusu olabilir ve o insanın sanatını etkiler. ‘Sanat sanat içindir’ ve ‘Sanat toplum içindir’ tartışması bu nedenle uzun zamandır sürmüş, hem sanatçılar hemde düşünürlerin üstünde anlaştığı kesin bir cevap bulunamamıştır.
Sanat insanın yaptığı en içten şeylerden biridir ve insan çevresinden oldukça etkilenen, neredeyse çevresiyle var olan bir varlıktır. Doğuştan sosyal varlıklar olmak, insanların toplumlara ihtiyaç duymasının sebebidir ve bir toplumda var olmak yada olmamak bireyi doğrudan etkileyen bir etkendir. Toplumla yaşayan birey hem kendi benliğinin öz varlığı için mücadele verir hemde diğer insanlarla yaşamın beraberinde getirdiği diğer mücadelelerle uğraşır. Ama toplumdan soyutlanmış yada tamamen bağımsız yaşayan insanlarda çoğu zaman içinde bulundukları yalnızlıktan kurtulmak isterler.
İnsan doğasının bu yönü sanatın toplum için olması yada olduğunu savunan görüşün en önemli cephanelerinden biridir. Bu görüşe göre sanat, sanatçının içinde bulunduğu toplumun bir yansıması yada tepkisidir. Ayrıca sanat- ve onunla yakın şekilde ilişkili olan ‘oyun’ güdüsü- oldukça eğitici olabilir.
‘Sanat sanat içindir’ görüşü ise, sanatın başta bu toplumsal etkiler olmak üzere, sanatın öğretici ve ahlaki değerlerden arındırılması gerektiğini, saf olan gerçek sanata ancak bu şekilde ulaşılabileceğini öne sürer. Amaç sanatı sadece sanat için yapmaktır.
İki görüşünde kendine ait öne sürdükleri güçlü fikirler vardır. Ancak gerçekte yaşananlar çoğu zaman siyah ve beyaz olmak yerine, grinin tonlarıdır.
Resim sanatında tahmin edilen en eski resim milattan önce 45 bin yıl eskiye gider. Endendonezya’da bulunan, duvara çizilmiş bir yaban domuzunun resmi, Avrupa kıtasında bulunan daha ünlü mağara resimlerinin çoğundan daha eskidir. Bu duvar resimlerinden önce bulunmuş olan kemik ve duvar oymalarının ise yaklaşık 75 bin yıllık bir tarihi olduğu tahmin edilmektedir. Özellikle bu en eski örnekler mağara duvarlarındaki basit çizik ve desenlerden, kemikten oyulmuş küçük heykelciklere kadar değişmektedir.
Modern zamanlarda ortaya çıkan sanat düşüncelerini alıp bu dönemlere uygulamak pek doğru olmaz, çünkü o zamanın toplum yapısı ve insan yaşamı günümüzdekinden çok farklı. O zamandaki insanların bu resim ve oymaları sadece bir estetik güdüyle mi yaptıkları yoksa içinde bulundukları toplumu etkilemek için mi yaptıklarını tam bilemeyiz. Ayrıca bunlar elimize ulaşan, oldukça eski bulgular. Zaman içinde kim bilir neler yapıldı ve yok oldu, müzik ve sahne sanatları gibi fiziksel nesnelere ihtiyaç duymayan sanat eserlerinin ne durumda olduğunu ise belki de hiç bilemeyeceğiz. Ancak bir şey çıkarılabilir, sanat insanlarlar oldukça var olmuştur. Ve yaşadıkları çevre, onlarda uyandırdığı neşe yada korku olsun, yaptıkları sanatı etkilemiştir.
Uzun bir süre boyunca, sanatın ‘sanatçıların işi’ olarak görüldüğü bir algı süregelmiştir. Bu algı doğru olmamakla birlikte, şahsımca sanatın kendine de zarar vermiştir. Sanatın bir iş olabileceği doğrudur elbette, ancak sanat yapmak bunun ötesindedir. Çünkü sanat özünde bir meslek yada beceriden çok bir insan davranışıdır. Belki nefes almak, yemek yemek bulmak gibi insanın hayatta kalışını doğrudan etkilemez, ancak bu davranışı sergilemeyen insanların ne kadar yaşadığı tartışılır.
Günümüzde özellikle teknolojinin geldiği noktada çevrimiçi ve çevrimdışı hayatlar sürüyoruz. Ancak her geçen gün ikisinin arasındaki çizgi dahada bulanıklaşmış hale gelmekte. Sürekli bir ‘içerik akışı’nın içinde, haberler, bilgiler, kişisel hayatımız ve çeşitli sanat eserleri akmaya devam ediyor.
Üretilen ve alınan, iletişimde bulunulan sanat bu bulanıklığın içinde kalmakta. Sanatçılar geride kalmamak için sürekli bir sonraki ‘viral’ akımın peşinde koşmak zorunda ve insana hissettiren sanatla iletişimde bulunmak için bireyler bu akıştan kendilerini kurtarmak zorundalar.
Sanat sanat içinde yapılabilir, toplum içinde. Ancak unutulmaması gereken şey, sanatın daima onu yapan insanla ve o sanata bakan insanla doğrudan bağlı olduğu. Sanat bu yüzden bulunduğu ortamla bu kadar derinden bağlı ve eğer içinde bulunduğu çevre bazı sıkıntılarının farkına varmazsa ne için yapılır olursa olsun, o sanat sadece o sıkıntıların bir yansıması haline gelir ve insanların içinden gelen o davranışla olan bağlantısı zedelenir.