Modern hayatın kendine has zorlukları olsada, bir kaç adım geriye gidip büyük resme baktığımızda, bence avantajları çoğu zaman dezavantajlarından çok daha fazla. En basitinden örnek vermek gerekirse, reyon reyon gezip temiz ve sterilize yiyeceklerden istediğimiz seçebileceğimiz marketler. Yaşadığımız çağdaki tarımsal ve teknolojik gelişmeler sayesinde hayatımızın neredeyse sıkıcı bir detayı haline gelmişse de, sadece bir kaç yüzyıl geriye gittiğimizde aslında ne kadar olağanüstü bir gelişme olduğunu fark edebiliriz.
İnsanlık tarihi bir bütün olarak ele alındığında, insanlar uzun bir süre karınlarını avcılık ve toplayıcılıkla doyurmuşlardır. Bu durumun değişmesi tarihteki en büyük iki devrimden biri olan tarım devrimi ile olmuştur. Bu gelişmeyle insanlar ilk kez bitkileri ve hayvanları evcilleştirmeye başlamış, o döneme kadar sürekli çevresine uyum sağlamak zorunda olan insana ilk defa yerleşme ve çevresini kendi isteği ile şekillendirme fırsatını sunmuştur. İlk köyler ve yerleşim yerleri tarım devrimi sonrası kurulmaya başlanmıştır ve bu medeniyetin başlangıcı olarak kabul edilir. Bu süreç bir günde gerçekleşmemiştir ve tarım devrimi olarak adlandırılan dönemin başlangıcı ve sonunun çok keskin bir tarihi yoktur, ama etkilerinin insanlık tarihini kökünden etkilediği kesindir.
Bitki ve hayvan islahının, tarıma dair ilk izlerin on bin yıl civarı geriye gittiği göz önüne alındığında, tam anlamıyla uygulanmaya başlaması uzun bir süre almıştır. Tarım devrimi Neolitik dönemde dünyanın farklı bölgelerinde başlamış, ama bu çoğunlukla yakın ve benzer bölgelerde üretilebilen bitki ve hayvan türleriyle sınırlı kalmıştır. Dünyanın farklı, uzak yerlerinin tamamını kapsayan bir ticaret ağı şeklinde taşınıp yayılarak günümüzdeki çeşitliliğin önünü açması ise başlangıcından çok sonra olmuştur.
Özellikle lisede sorulan klasik bir soru vardır, “Kanuni Sultan Süleyman ömründe hiç menemen yememiştir, neden?”. Eğer cevabı halihazırda bilmiyorsanız, o an sizi biraz affallatır, çünkü sizde düşünürsünüz, Neden? diye. Çünkü menemen neredeyse herkesin hayatında sıkça yapıp yediği, en basit yemeklerden biridir. Koskoca padişah nasıl olurda menemen yememiş olabilir? Cevapsa çok basit, Kanuni Sultan Süleyman 1566 yılında vefat etmişti, domates ise Osmanlı İmparatorluğu’na ilk kez 1692’de gelmiştir.
Herkesin yaşadığı yerde belirli günlerde pazarlar kuruluyor, çeşit çeşit sebze ve meyveler tezgahlara diziliyor. Domates, fasülye, patates, mısır… bunların hepsinin yanından geçerken aklımızda sadece yapılacak yemeğin ne olduğu geçiyor. Üstelik bu sayılanlar artık Türk mutfağının vazgeçilmez malzemeleri. Halbuki hepsinin kökeni Amerika kıtası. Amerika’nın keşfinden kısa süre sonra bütün dünyaya yayılmaya başlayan bu gıdalar Osmanlı’ya yanlızca 18. yüzyılda girmiştir. Halka yayılması ilk gelişinden sonra bir kaç on yıl kadar daha sürmüştür. Bir menemenin, fasülyenin, patatesin mutfağımızdaki büyük yeri aslında sadece iki yüz yıl öncesine kadar gidiyor.
Üretilen yerli bitkilerin üretildikleri yerden farklı bir yere taşınıp orada da üretilmeye başlanması yeni bir olay değil elbette. Ayrıca bir mutfak kültürüne Amerika örneğinde olduğu gibi devasa bir katkı yapması daha çok o milletin insanlarının neyi sevip benimsediğiyle ilgili. Türk mutfağı Amerika keşfedilmeden öncede zengin bir çeşitliliğe sahipti, yeni gelen gıdalar sadece bu zenginliğe katkı sağladı.
On dokuzuncu yüzyılda ilk konserve ve hazır karışımlar üretilmeye başlandı. Bunlar gıdaların yayılması ve ulaştırılmasında da sığır açıcıydı. Günümüzde ise teknolojik gelişmeler her alanda olduğu gibi gıda alanında da zirve noktasında. Sadece 200 sene öncesinde domatesten haberi bile olmayan bir nesilden, markette özel reyonundan aldığı salçayı sepette avakadonun yanına koyabilen bir nesle. Teknolojinin insan hayatını hiç olmadığı kadar hızlı bir biçimde geliştirdiğini hepimiz biliyoruz ve yaşıyoruz, ancak çoğu zaman bu farkındalık daha bariz olan alanlarla sınırlı kalıyor gibi görünüyor. Halbuki bir marketten aldığımız domates çorbasının bile bu değişimde yeri var.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
Domates Çorbası
Modern hayatın kendine has zorlukları olsada, bir kaç adım geriye gidip büyük resme baktığımızda, bence avantajları çoğu zaman dezavantajlarından çok daha fazla. En basitinden örnek vermek gerekirse, reyon reyon gezip temiz ve sterilize yiyeceklerden istediğimiz seçebileceğimiz marketler. Yaşadığımız çağdaki tarımsal ve teknolojik gelişmeler sayesinde hayatımızın neredeyse sıkıcı bir detayı haline gelmişse de, sadece bir kaç yüzyıl geriye gittiğimizde aslında ne kadar olağanüstü bir gelişme olduğunu fark edebiliriz.
İnsanlık tarihi bir bütün olarak ele alındığında, insanlar uzun bir süre karınlarını avcılık ve toplayıcılıkla doyurmuşlardır. Bu durumun değişmesi tarihteki en büyük iki devrimden biri olan tarım devrimi ile olmuştur. Bu gelişmeyle insanlar ilk kez bitkileri ve hayvanları evcilleştirmeye başlamış, o döneme kadar sürekli çevresine uyum sağlamak zorunda olan insana ilk defa yerleşme ve çevresini kendi isteği ile şekillendirme fırsatını sunmuştur. İlk köyler ve yerleşim yerleri tarım devrimi sonrası kurulmaya başlanmıştır ve bu medeniyetin başlangıcı olarak kabul edilir. Bu süreç bir günde gerçekleşmemiştir ve tarım devrimi olarak adlandırılan dönemin başlangıcı ve sonunun çok keskin bir tarihi yoktur, ama etkilerinin insanlık tarihini kökünden etkilediği kesindir.
Bitki ve hayvan islahının, tarıma dair ilk izlerin on bin yıl civarı geriye gittiği göz önüne alındığında, tam anlamıyla uygulanmaya başlaması uzun bir süre almıştır. Tarım devrimi Neolitik dönemde dünyanın farklı bölgelerinde başlamış, ama bu çoğunlukla yakın ve benzer bölgelerde üretilebilen bitki ve hayvan türleriyle sınırlı kalmıştır. Dünyanın farklı, uzak yerlerinin tamamını kapsayan bir ticaret ağı şeklinde taşınıp yayılarak günümüzdeki çeşitliliğin önünü açması ise başlangıcından çok sonra olmuştur.
Özellikle lisede sorulan klasik bir soru vardır, “Kanuni Sultan Süleyman ömründe hiç menemen yememiştir, neden?”. Eğer cevabı halihazırda bilmiyorsanız, o an sizi biraz affallatır, çünkü sizde düşünürsünüz, Neden? diye. Çünkü menemen neredeyse herkesin hayatında sıkça yapıp yediği, en basit yemeklerden biridir. Koskoca padişah nasıl olurda menemen yememiş olabilir? Cevapsa çok basit, Kanuni Sultan Süleyman 1566 yılında vefat etmişti, domates ise Osmanlı İmparatorluğu’na ilk kez 1692’de gelmiştir.
Herkesin yaşadığı yerde belirli günlerde pazarlar kuruluyor, çeşit çeşit sebze ve meyveler tezgahlara diziliyor. Domates, fasülye, patates, mısır… bunların hepsinin yanından geçerken aklımızda sadece yapılacak yemeğin ne olduğu geçiyor. Üstelik bu sayılanlar artık Türk mutfağının vazgeçilmez malzemeleri. Halbuki hepsinin kökeni Amerika kıtası. Amerika’nın keşfinden kısa süre sonra bütün dünyaya yayılmaya başlayan bu gıdalar Osmanlı’ya yanlızca 18. yüzyılda girmiştir. Halka yayılması ilk gelişinden sonra bir kaç on yıl kadar daha sürmüştür. Bir menemenin, fasülyenin, patatesin mutfağımızdaki büyük yeri aslında sadece iki yüz yıl öncesine kadar gidiyor.
Üretilen yerli bitkilerin üretildikleri yerden farklı bir yere taşınıp orada da üretilmeye başlanması yeni bir olay değil elbette. Ayrıca bir mutfak kültürüne Amerika örneğinde olduğu gibi devasa bir katkı yapması daha çok o milletin insanlarının neyi sevip benimsediğiyle ilgili. Türk mutfağı Amerika keşfedilmeden öncede zengin bir çeşitliliğe sahipti, yeni gelen gıdalar sadece bu zenginliğe katkı sağladı.
On dokuzuncu yüzyılda ilk konserve ve hazır karışımlar üretilmeye başlandı. Bunlar gıdaların yayılması ve ulaştırılmasında da sığır açıcıydı. Günümüzde ise teknolojik gelişmeler her alanda olduğu gibi gıda alanında da zirve noktasında. Sadece 200 sene öncesinde domatesten haberi bile olmayan bir nesilden, markette özel reyonundan aldığı salçayı sepette avakadonun yanına koyabilen bir nesle. Teknolojinin insan hayatını hiç olmadığı kadar hızlı bir biçimde geliştirdiğini hepimiz biliyoruz ve yaşıyoruz, ancak çoğu zaman bu farkındalık daha bariz olan alanlarla sınırlı kalıyor gibi görünüyor. Halbuki bir marketten aldığımız domates çorbasının bile bu değişimde yeri var.