İnsanlık tarihi çoğu zaman her yeni keşfin ardından gelen dönemlere bölünerek ifade edilir. Bu keşifler o zamana kadar süregelen insan yaşamını büyük şekilde değiştirir ve kendinden sonraki değişim ve keşifler için zemin hazırlar. Her dönemin gelişmeleri günümüzde gelinmiş olan teknolojik seviyenin basamakları olarak birbirlerinden faydalanırlar.
Metallerin kullanılması da bu şekilde gelişmiştir. İnsanlar tarih öncesi dönemlerde ilk başta taş ve benzeri malzemeleri silah ve alet olarak kullanırlardı. Bakırın ilk defa kullanılmaya başlanması ile metaller insanların kazandığı teknik ve bilgi ve becerilerin seviyesini adlandıracaklardır. İlk önce bakırın milattan önce 3200-2300 yılları arasında kullanılmasıyla metal çağları başlamıştır. Sonrasında bakır çağı milattan önce 2300-700 yıllarını tanımlamıştır. Bu bin yıllarda yeni maden arıtma teknikleri bulunmuş, metaller daha saf bir hale getirilerek, daha sonrasında demir çağının başlaması için demiri işlemek için gerekli teknolojik birikim kazanılmıştır.
Özellikle demir ilk kullanılmaya başlandığı zamandan günümüze kadar önemini kaybetmemiş, özellikle ileride başka metal ve maddelerle karıştırılarak daha da sağlam yada istenilen kullanım için ideal hale getirilmiştir.
Tarih boyunca metaller özellikle kendini savunma ve şavaşlarda kullanılmış silahların ana malzemeleri olarak özel bir karakterler de kazanmışlardır. Türlü kültürde özellikle demirin işlenme teknikleri ve üretilen silahlar çeşitlilik göstermiş, çoğu zaman silahları o kültürlerin kendiyle doğrudan özdeşleşmiştir.
Örneğin Vikinglerin efsanelerinde de yer alan 9. ve 11. yüzyıllar aralığına ait Ulfberht damgasını taşıyan kılıçlar dönemlerinin süper kılıçları olarak anılmış, o silahları taşıyanlar sadece en prestijli savaşçılardan oluşan elit bir kesim olmuştur. Arkeolojik araştırmalarla yaklaşık 170 tane Ulfberht kılıcı bulunmuş, yapılan ek araştırmalarla bu kılıcın neden diğerlerinden daha iyi olduğu bulunmaya çalışılmıştır. Daha sonrasında tahminlerden bazısı o dönemde ortaya çıkan yeni demir eritme teknikleri ile pota çeliğinin üretilmeye başlanmasını, bazıları da o dönemde demir işlemede daha ileride olan doğudan yüksek kaliteli demirin ithali ile yapıldığını söyler.
Ortaya çıktıklarından beri neredeyse her dönemlerinde savaşçılıkları ile öne çıkan Türklerde de demir ve silah yapımının önemi büyüktür. Demir hem savaşta hem de hayatta çok önemli olduğundan, demir aynı zamanda hem şifalı hemde kötü güçlerden koruyucu bir konuma konulmuştur. Eski Türklerde demirin Tengri’nin özü olduğuna inanılmıştır.
Demirin hayatın her alanında sahip olduğu önem sebebiyle, demiri işleyen demircilerde insanların gözünde saygın ve önemli figürler olmuşlardır. Özellikle eski Türklerde demir sadece fiziksel varlığından öte bir anlam taşıdığından, onu eriten, hazırlayan ve dövme işlemlerinden geçiren kişilerde adeta doğa üstü işlerle uğraşan kişiler olarak görülmüştür.
Her ne kadar İslamiyet’in kabulü ile şekil değiştirsede, demir ve demire şekil vermenin önemi azalmamıştır. Kılıç, mızrak ve tüfek gibi silahlara kadar demir en basit şekilde bir inşaa ve alet malzemesidir aynı zamanda. İki dünyasının ortada buluştuğu bir yer olarak ise bıçak yapımı gösterilebilir.
Bıçak yapımı yüzyıllardır devam eden, ince bir zanaattir. Özellikle eskiden gelen gelenekte atölyesi ve dükkanı yan yana olur, dükkan tarafı ön taraftadır ve imalathane ile aradaki bir paravanla ayrılırdı. Çırak yada ustanın oğlu önde satış yapılan bölümde müşteri bekler, geldiğinde arkasından ustasını çağırıp fiyatta usta ve müşteri anlaşırdı.
Sanayi devriminden öncesinin artık hatırlanmadığı bir dünyada, seri üretim zanaatların artık en büyük düşmanlarından biri haline gelmiştir. Bu nedenle eski kadim bilgi ve geleneklerin bir sonraki ustalara aktarılması büyük kültürel kayıpların önüne geçen yegane şeydir. Ancak tarihsel olarak usta-çırak ilişkisi ve gelenekle ilerleyen zanaatların kayıt altına alınması çok sınırlıdır.
Bu nedenle her ne kadar özellikle Bursa’nın bıçak yapımı yaklaşık 700 senelik bir geçmişe sahip olsada bilgimiz oldukça sınırlı. Osmanlı’da bir kaç farklı noktada bıçak yapımı gelişmiş, ancak Bursa’nın ayrı bir yeri olmuştur. Yaklaşık 150 çeşit bıçak cinsine sahip ve özellikle bu bıçakları ‘çıplak’ bırakmayarak, özel kınları ile de Bursa’nın bıçağı nam salmıştır.
Günümüzün getirdiği çeşitli sorunlar nedeniyle Bursa bıçağı her geçen gün kimliğini kaybetmektedir. Kaliteli malzeme sıkıntısı, eski dükkan düzenlerinin ve mekanlarının bozulması da bu çözülmeye etkilidir.
Hem Türk hemde insanlık tarihinde metaller ve özellikle demirin önemi her dönem devam etmiş, bazen şekil değiştirmiş ama asla azalıp yok olmamıştır. Ancak bin yıllar, yüzyıllar önce alın teri ile keşfedilmiş çeşitli teknoloji, zamanla birer gelenek halini almış kültürlerde kendine yer bulmuştur. Her ne kadar yaşadığımız dünya seri, hızlı ve ucuz üretime her zaman öncelik versede, bu yöntemler doğrudan insanlığın kendine bağlıdır. Sadece bir şehir değil bir insanlık bilgisi olarak görülerek, bu ve çeşitli becerilerin kaybolmaması sağlanmalı, hak ettikleri değere sahip olmalı ve yeni ustaların elinde yaşatılmaya devam edilmelidirler.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
Demir
İnsanlık tarihi çoğu zaman her yeni keşfin ardından gelen dönemlere bölünerek ifade edilir. Bu keşifler o zamana kadar süregelen insan yaşamını büyük şekilde değiştirir ve kendinden sonraki değişim ve keşifler için zemin hazırlar. Her dönemin gelişmeleri günümüzde gelinmiş olan teknolojik seviyenin basamakları olarak birbirlerinden faydalanırlar.
Metallerin kullanılması da bu şekilde gelişmiştir. İnsanlar tarih öncesi dönemlerde ilk başta taş ve benzeri malzemeleri silah ve alet olarak kullanırlardı. Bakırın ilk defa kullanılmaya başlanması ile metaller insanların kazandığı teknik ve bilgi ve becerilerin seviyesini adlandıracaklardır. İlk önce bakırın milattan önce 3200-2300 yılları arasında kullanılmasıyla metal çağları başlamıştır. Sonrasında bakır çağı milattan önce 2300-700 yıllarını tanımlamıştır. Bu bin yıllarda yeni maden arıtma teknikleri bulunmuş, metaller daha saf bir hale getirilerek, daha sonrasında demir çağının başlaması için demiri işlemek için gerekli teknolojik birikim kazanılmıştır.
Özellikle demir ilk kullanılmaya başlandığı zamandan günümüze kadar önemini kaybetmemiş, özellikle ileride başka metal ve maddelerle karıştırılarak daha da sağlam yada istenilen kullanım için ideal hale getirilmiştir.
Tarih boyunca metaller özellikle kendini savunma ve şavaşlarda kullanılmış silahların ana malzemeleri olarak özel bir karakterler de kazanmışlardır. Türlü kültürde özellikle demirin işlenme teknikleri ve üretilen silahlar çeşitlilik göstermiş, çoğu zaman silahları o kültürlerin kendiyle doğrudan özdeşleşmiştir.
Örneğin Vikinglerin efsanelerinde de yer alan 9. ve 11. yüzyıllar aralığına ait Ulfberht damgasını taşıyan kılıçlar dönemlerinin süper kılıçları olarak anılmış, o silahları taşıyanlar sadece en prestijli savaşçılardan oluşan elit bir kesim olmuştur. Arkeolojik araştırmalarla yaklaşık 170 tane Ulfberht kılıcı bulunmuş, yapılan ek araştırmalarla bu kılıcın neden diğerlerinden daha iyi olduğu bulunmaya çalışılmıştır. Daha sonrasında tahminlerden bazısı o dönemde ortaya çıkan yeni demir eritme teknikleri ile pota çeliğinin üretilmeye başlanmasını, bazıları da o dönemde demir işlemede daha ileride olan doğudan yüksek kaliteli demirin ithali ile yapıldığını söyler.
Ortaya çıktıklarından beri neredeyse her dönemlerinde savaşçılıkları ile öne çıkan Türklerde de demir ve silah yapımının önemi büyüktür. Demir hem savaşta hem de hayatta çok önemli olduğundan, demir aynı zamanda hem şifalı hemde kötü güçlerden koruyucu bir konuma konulmuştur. Eski Türklerde demirin Tengri’nin özü olduğuna inanılmıştır.
Demirin hayatın her alanında sahip olduğu önem sebebiyle, demiri işleyen demircilerde insanların gözünde saygın ve önemli figürler olmuşlardır. Özellikle eski Türklerde demir sadece fiziksel varlığından öte bir anlam taşıdığından, onu eriten, hazırlayan ve dövme işlemlerinden geçiren kişilerde adeta doğa üstü işlerle uğraşan kişiler olarak görülmüştür.
Her ne kadar İslamiyet’in kabulü ile şekil değiştirsede, demir ve demire şekil vermenin önemi azalmamıştır. Kılıç, mızrak ve tüfek gibi silahlara kadar demir en basit şekilde bir inşaa ve alet malzemesidir aynı zamanda. İki dünyasının ortada buluştuğu bir yer olarak ise bıçak yapımı gösterilebilir.
Bıçak yapımı yüzyıllardır devam eden, ince bir zanaattir. Özellikle eskiden gelen gelenekte atölyesi ve dükkanı yan yana olur, dükkan tarafı ön taraftadır ve imalathane ile aradaki bir paravanla ayrılırdı. Çırak yada ustanın oğlu önde satış yapılan bölümde müşteri bekler, geldiğinde arkasından ustasını çağırıp fiyatta usta ve müşteri anlaşırdı.
Sanayi devriminden öncesinin artık hatırlanmadığı bir dünyada, seri üretim zanaatların artık en büyük düşmanlarından biri haline gelmiştir. Bu nedenle eski kadim bilgi ve geleneklerin bir sonraki ustalara aktarılması büyük kültürel kayıpların önüne geçen yegane şeydir. Ancak tarihsel olarak usta-çırak ilişkisi ve gelenekle ilerleyen zanaatların kayıt altına alınması çok sınırlıdır.
Bu nedenle her ne kadar özellikle Bursa’nın bıçak yapımı yaklaşık 700 senelik bir geçmişe sahip olsada bilgimiz oldukça sınırlı. Osmanlı’da bir kaç farklı noktada bıçak yapımı gelişmiş, ancak Bursa’nın ayrı bir yeri olmuştur. Yaklaşık 150 çeşit bıçak cinsine sahip ve özellikle bu bıçakları ‘çıplak’ bırakmayarak, özel kınları ile de Bursa’nın bıçağı nam salmıştır.
Günümüzün getirdiği çeşitli sorunlar nedeniyle Bursa bıçağı her geçen gün kimliğini kaybetmektedir. Kaliteli malzeme sıkıntısı, eski dükkan düzenlerinin ve mekanlarının bozulması da bu çözülmeye etkilidir.
Hem Türk hemde insanlık tarihinde metaller ve özellikle demirin önemi her dönem devam etmiş, bazen şekil değiştirmiş ama asla azalıp yok olmamıştır. Ancak bin yıllar, yüzyıllar önce alın teri ile keşfedilmiş çeşitli teknoloji, zamanla birer gelenek halini almış kültürlerde kendine yer bulmuştur. Her ne kadar yaşadığımız dünya seri, hızlı ve ucuz üretime her zaman öncelik versede, bu yöntemler doğrudan insanlığın kendine bağlıdır. Sadece bir şehir değil bir insanlık bilgisi olarak görülerek, bu ve çeşitli becerilerin kaybolmaması sağlanmalı, hak ettikleri değere sahip olmalı ve yeni ustaların elinde yaşatılmaya devam edilmelidirler.