Günümüzde dünyadaki çoğu insan imkanlarının el verdiği derecede modern bir yaşam sürmekte. Bu hem günlük yaşamlarında, yaşadıkları yerlerde ve yaptıkları işlerde, kısaca neredeyse hayatlarının her alanında kendini göstermektedir. Bazı ülkelerde bu dönüşüm oldukça büyük, genelde daha az sanayi gelişmesi olan ülkelerde ise daha küçüktür. Gelişen teknoloji ile değişen, insanların çeşitli aşıdan kolaylaşan yaşam şartları, aynı zamanda bazı şeylerin kaybolması anlamına gelmekte.
Buna verilebilecek en iyi örneklerden biri mimari değişimlerdir. İnsanların büyük ve küçük sayılardaki gruplarla yerleşik hayata geçmeleri artık çok uzun süredir uygulanan bir norm. İnsanlar artık bin yıllardır büyük şehirler ve küçük köyler kurup sürdürmekte. Ancak bu sürdürme gelenekleri ve davranışları özellikle son birkaç yüzyılda inanılmaz biçimde değişim geçirmiş ve hala da geçirmekte.
Bu değişimin tetiklenmesindeki en önemli etkenlerden biri, çiftliklerin ‘kendilerini besleyecek kadar’ üretimden, belirli ürünleri büyük oranlarla üretmeye başlamasıdır. Bu ekonomik büyümeyi ve arkasından da bir nüfus artışını tetikleyecek, bu yeni nüfus sonrasında çalışma olanaklarının peşinde gelişmekte olan sanayinin etrafında toplandığı büyük şehirlere akın edecekti.
Bu gelişmelerin yaşandığı dönem, ‘eski çağ’ diyebileceğimiz bir dönemin kapanış dönemiydi, ancak şehir ve köylerin mimari dokusu bulundukları gelişme çağından öncesi bir zamana aitti. O zamanlarda şehirler şimdi aklımızda kodladığımız şehir boyutlarından çok daha küçüktü. Bu yeni nüfusun artış ve yer değiştirmesi sonucunda, hem şehirler hemde daha küçük yerleşim yerlerinin şekilleri değişmiş, özellikle şehirler büyümüş ve sürekli bir yayılış göstermiştir.
Buna rağmen, şehirlerin hem merkezlerinde yada kırsal bölgelerinde bazı noktalar, bu değişimden minimal derecede etkilenmiş, adeta birer zaman kapsülü tarafından korunmuşlardır. Bu noktaların korunması hem orada süregelmiş olan gelenek ve tarihin devamının sağlanması hemde şimdi ve gelecekten geçmişe bir pencere oluşturması bakımından oldukça önemlidir. Bu nedenler UNESCO gibi kuruluşların böyle yerleri korumak, tanıtmak, ve insanlık tarihindeki önemini vurgulamak gibi çalışmalarının amacıdır.
UNESCO’nun Bursa’da insanlık tarihine miras olarak gösterdiği ve koruma altına aldığı çeşitli soyut ve somut tarih var. Bunlardan biride Cumalıkızık Köyü.
Günümüzde Yıldırım ilçesinde bulunan Cumalıkızık, Uludağ’ın etekleri ile vadi arasındaki Kızık köylerinden belkide en ünlüsü. İsminin Cumalıkızık olması ise, diğer Kızık köylerinden insanların cuma namazı için bu köyde toplanmaları olduğu söylenir. Bir diğer rivayet ise Osman Bey’in köyün kurulduğu günün cuma oluşu sebebiyle bu ismi verdiğini söyler.
Kuruluşu 1300’lere kadar giden bu tarihi köyün özellikle mimari dokusu günümüze çok iyi korunmuş şekilde ulaşmıştır. Bu nedenle özellikle Osmanlı’nın kırsal kesimdeki sivil mimari tarihi için oldukça önemli bir yer.
Ünlü Cumalıkızık evlerinin ana malzemeleri moloz taş, ağaç ve kerpiçtir. Üst katlardaki pencereler kafesli ve cumbalıdır. Kapıların kulpları dövme demirden yapılıp, evler genellikle sarı, beyaz, mavi ve mor renklere boyanır. Evler bitişik yapılmıştır, bu sayede köyün içi dışına göre daha ılıktır. Sokaklar taş döşeli ve kaldırımsız, yer yer oldukça dardır. Cin Aralığı sokağı bu yönden özellikle nam salmıştır.
Köyün çevresinde aynı zamanda Bizans döneminden kalıntılarda bulunmuştur. Bursa’nın işgal edildiği yıllarda Yunanların yıkımından korunmayı başarmış, bu sayede mimari orijinalliği günümüze kadar ulaşmıştır.
Tarihinin büyük bir kısmında, Cumalıkızık bir vakıf köyüdür ve insanlarının geçimleri kendilerinde ve yakın çevrelerinin ihtiyaçlarını karşılamak etrafında şekillenmiştir. Özellikle başlıca geçim ve malzeme kaynağı olarak kullandıkları kestane ağaçlarının kuruması, o zamana kadar süregelen köyün doğayla iç içe bulunduğu yaşam tarzına zarar vermiştir. Daha sonra çevredeki meralarında azalmasıyla eski düzen daha da zarar görmüş, köyü sıkıntıya sokmuştur.
Son yıllarda Cumalıkızık üretim yönüyle değil, hem yerli hem yabancı turistik yönüyle öne çıkan bir köydür. 2015 yılından itibaren Uluslararası Ahududu Festivali düzenlenmektedir ve 2014 yılında açılan Cumalıkızık Etnoğrafya Müzesi, köyün ziyaretçilerine buradaki asırlarla geçmişi olan tarihine dair materyaller ve açıklamalarla bilgi sunmaktadır.
Bir köyü köy yapan en önemli şey tarım ve benzeri kollarda yaptığı üretimdir. Cumalıkızık’ın bu yönünü kaybetmesi, köyün kimliğinin de yok olması anlamına gelmekte. Bunun için çeşitli düzenlemeler ve çalışmalar süregelmektedir. Bu adımların başarıya ulaşması için köye fiziksel anlamda hemde köy halkına eğitimsel adımlar atılması, köyün tarihsel kimliğinin ve geleneğinin günümüzle uyum içinde beraber var olabilmesi için çok önemli.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
Cumalıkızık
Günümüzde dünyadaki çoğu insan imkanlarının el verdiği derecede modern bir yaşam sürmekte. Bu hem günlük yaşamlarında, yaşadıkları yerlerde ve yaptıkları işlerde, kısaca neredeyse hayatlarının her alanında kendini göstermektedir. Bazı ülkelerde bu dönüşüm oldukça büyük, genelde daha az sanayi gelişmesi olan ülkelerde ise daha küçüktür. Gelişen teknoloji ile değişen, insanların çeşitli aşıdan kolaylaşan yaşam şartları, aynı zamanda bazı şeylerin kaybolması anlamına gelmekte.
Buna verilebilecek en iyi örneklerden biri mimari değişimlerdir. İnsanların büyük ve küçük sayılardaki gruplarla yerleşik hayata geçmeleri artık çok uzun süredir uygulanan bir norm. İnsanlar artık bin yıllardır büyük şehirler ve küçük köyler kurup sürdürmekte. Ancak bu sürdürme gelenekleri ve davranışları özellikle son birkaç yüzyılda inanılmaz biçimde değişim geçirmiş ve hala da geçirmekte.
Bu değişimin tetiklenmesindeki en önemli etkenlerden biri, çiftliklerin ‘kendilerini besleyecek kadar’ üretimden, belirli ürünleri büyük oranlarla üretmeye başlamasıdır. Bu ekonomik büyümeyi ve arkasından da bir nüfus artışını tetikleyecek, bu yeni nüfus sonrasında çalışma olanaklarının peşinde gelişmekte olan sanayinin etrafında toplandığı büyük şehirlere akın edecekti.
Bu gelişmelerin yaşandığı dönem, ‘eski çağ’ diyebileceğimiz bir dönemin kapanış dönemiydi, ancak şehir ve köylerin mimari dokusu bulundukları gelişme çağından öncesi bir zamana aitti. O zamanlarda şehirler şimdi aklımızda kodladığımız şehir boyutlarından çok daha küçüktü. Bu yeni nüfusun artış ve yer değiştirmesi sonucunda, hem şehirler hemde daha küçük yerleşim yerlerinin şekilleri değişmiş, özellikle şehirler büyümüş ve sürekli bir yayılış göstermiştir.
Buna rağmen, şehirlerin hem merkezlerinde yada kırsal bölgelerinde bazı noktalar, bu değişimden minimal derecede etkilenmiş, adeta birer zaman kapsülü tarafından korunmuşlardır. Bu noktaların korunması hem orada süregelmiş olan gelenek ve tarihin devamının sağlanması hemde şimdi ve gelecekten geçmişe bir pencere oluşturması bakımından oldukça önemlidir. Bu nedenler UNESCO gibi kuruluşların böyle yerleri korumak, tanıtmak, ve insanlık tarihindeki önemini vurgulamak gibi çalışmalarının amacıdır.
UNESCO’nun Bursa’da insanlık tarihine miras olarak gösterdiği ve koruma altına aldığı çeşitli soyut ve somut tarih var. Bunlardan biride Cumalıkızık Köyü.
Günümüzde Yıldırım ilçesinde bulunan Cumalıkızık, Uludağ’ın etekleri ile vadi arasındaki Kızık köylerinden belkide en ünlüsü. İsminin Cumalıkızık olması ise, diğer Kızık köylerinden insanların cuma namazı için bu köyde toplanmaları olduğu söylenir. Bir diğer rivayet ise Osman Bey’in köyün kurulduğu günün cuma oluşu sebebiyle bu ismi verdiğini söyler.
Kuruluşu 1300’lere kadar giden bu tarihi köyün özellikle mimari dokusu günümüze çok iyi korunmuş şekilde ulaşmıştır. Bu nedenle özellikle Osmanlı’nın kırsal kesimdeki sivil mimari tarihi için oldukça önemli bir yer.
Ünlü Cumalıkızık evlerinin ana malzemeleri moloz taş, ağaç ve kerpiçtir. Üst katlardaki pencereler kafesli ve cumbalıdır. Kapıların kulpları dövme demirden yapılıp, evler genellikle sarı, beyaz, mavi ve mor renklere boyanır. Evler bitişik yapılmıştır, bu sayede köyün içi dışına göre daha ılıktır. Sokaklar taş döşeli ve kaldırımsız, yer yer oldukça dardır. Cin Aralığı sokağı bu yönden özellikle nam salmıştır.
Köyün çevresinde aynı zamanda Bizans döneminden kalıntılarda bulunmuştur. Bursa’nın işgal edildiği yıllarda Yunanların yıkımından korunmayı başarmış, bu sayede mimari orijinalliği günümüze kadar ulaşmıştır.
Tarihinin büyük bir kısmında, Cumalıkızık bir vakıf köyüdür ve insanlarının geçimleri kendilerinde ve yakın çevrelerinin ihtiyaçlarını karşılamak etrafında şekillenmiştir. Özellikle başlıca geçim ve malzeme kaynağı olarak kullandıkları kestane ağaçlarının kuruması, o zamana kadar süregelen köyün doğayla iç içe bulunduğu yaşam tarzına zarar vermiştir. Daha sonra çevredeki meralarında azalmasıyla eski düzen daha da zarar görmüş, köyü sıkıntıya sokmuştur.
Son yıllarda Cumalıkızık üretim yönüyle değil, hem yerli hem yabancı turistik yönüyle öne çıkan bir köydür. 2015 yılından itibaren Uluslararası Ahududu Festivali düzenlenmektedir ve 2014 yılında açılan Cumalıkızık Etnoğrafya Müzesi, köyün ziyaretçilerine buradaki asırlarla geçmişi olan tarihine dair materyaller ve açıklamalarla bilgi sunmaktadır.
Bir köyü köy yapan en önemli şey tarım ve benzeri kollarda yaptığı üretimdir. Cumalıkızık’ın bu yönünü kaybetmesi, köyün kimliğinin de yok olması anlamına gelmekte. Bunun için çeşitli düzenlemeler ve çalışmalar süregelmektedir. Bu adımların başarıya ulaşması için köye fiziksel anlamda hemde köy halkına eğitimsel adımlar atılması, köyün tarihsel kimliğinin ve geleneğinin günümüzle uyum içinde beraber var olabilmesi için çok önemli.