SON DAKİKA
Hava Durumu

#Erken Tanı

YENİŞEHİR YÖREM - Erken Tanı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Erken Tanı haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Sessiz katil: 'Pankreas Kanseri' Haber

Sessiz katil: 'Pankreas Kanseri'

Pankreas kanseri, vücudun sindirim ve kan şekeri dengesini sağlayan önemli bir organ olan pankreasta geliştiğini ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Halit Ziya Dündar, çoğu zaman erken dönemde belirgin bir bulgu göstermediği için, hastalık genellikle ilerlemiş evrelerde teşhis edildiğini söyledi. Bu durum, pankreas kanserini 'sessiz katil' olarak adlandırılmasına neden olduğunu ifade eden Dündar, "Pankreas, sindirim için gerekli enzimleri üretirken aynı zamanda insülin ve glukagon gibi hormonlar da salgılar. Pankreas kanseri, bu organın hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde çoğalması sonucu ortaya çıkar ve genellikle belirti vermeden ilerler. Pankreasın karın içinde derin bir konumda olması nedeniyle, tümör büyüyene kadar ağrı veya başka belirgin şikâyetler ortaya çıkmaz. Bu nedenle erken tanı, hastalığın tedavi edilebilirliğini önemli ölçüde artırır. Ancak ne yazık ki, pankreas kanseri için henüz etkin bir erken tarama testi bulunmamaktadır" dedi. Pankreas kanserinin belirtilerini ise Dündar şöyle sıraladı: "Karın veya sırt bölgesinde ağrı, iştahsızlık ve hızla kilo kaybı, ciltte ve gözlerde sararma (sarılık), idrar renginde koyulaşma, dışkı renginde açılma, bulantı, halsizlik ve sindirim problemleri, bu belirtiler çoğu zaman başka sağlık sorunlarıyla karıştırılabilir, ancak uzun süre devam eden şikâyetlerde bir uzmana başvurulması önemlidir. Pankreas kanseri gelişiminde sigara kullanımı, ailesinde pankreas kanseri öyküsü bulunan kişiler, kronik pankreatit, şeker hastalığı ve aşırı kilo gibi faktörler önemli rol oynar. Bu risk faktörlerine sahip olan kişiler, düzenli sağlık kontrollerini aksatmamalı ve doktorlarıyla bu konuda açıkça konuşmalıdır." Doç. Dr. Dündar, "Pankreas kanserini tamamen önlemek mümkün olmasa da sağlıklı hayat alışkanlıkları, riski önemli ölçüde azaltabilir. Sigara içmemek, düzenli egzersiz yapmak, dengeli beslenmek ve alkol tüketimini sınırlamak, pankreas kanseri riskini düşürmek için alabileceğimiz basit ama etkili önlemler arasındadır. Pankreas kanserinin tedavi seçenekleri, kanserin evresine bağlı olarak değişir. Erken evrede yapılan cerrahi müdahale, hastalığın tedavi edilebilirliğini artırabilir. Ayrıca kemoterapi, radyoterapi, immünoterapiler ve hedefe yönelik tedaviler de tedavi sürecinde önemli yer tutmaktadır. Her geçen gün pankreas kanseri tedavi yöntemlerinde önemli gelişmeler kaydediliyor. Erken farkındalık ve erken tanı, bu hastalığa karşı mücadelede en güçlü silahlarımızdır. Toplumun bu konuda bilinçlenmesi, hastaların tedavi şansını artıracaktır" dedi.

Her 8 kişiden biri şeker hastası Haber

Her 8 kişiden biri şeker hastası

Diyabetin (şeker hastalığının) vücudun kan şekerini düzenleme yeteneğini bozan kronik bir metabolik hastalık olduğunu belirten Medicana Bursa Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Pınar Köksal, şunları söyledi: "Glukoz, vücudun temel enerji kaynağıdır. Ancak glukozun hücrelere girebilmesi için pankreas tarafından üretilen insülin hormonuna ihtiyaç vardır. Diyabetli bireylerde ya yeterli insülin üretilemez ya da üretilen insülin etkili bir şekilde kullanılamaz. Bu da kan şekerinin yükselmesine ve uzun vadede organ hasarına neden olur. Diyabet, yalnızca kan şekeri yüksekliği değil; kalp, böbrek, göz ve sinir sistemini etkileyen sistemik bir hastalıktır." "Türkiye, Avrupa'da diyabetin en yüksek görüldüğü ülkelerden biri" Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 2024 itibarıyla dünya genelinde yaklaşık 540 milyon yetişkin diyabet hastası bulunuyor. 2045 yılına kadar bu sayının 780 milyona ulaşması bekleniyor. Doç. Dr. Köksal, Türkiye'nin Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülkeler arasında yer aldığını belirterek şu bilgileri paylaştı: "Ülkemizde her 8 yetişkinden 1'i diyabet hastası. Obezite, yanlış beslenme alışkanlıkları, stres ve hareketsizlik, özellikle Tip 2 diyabetin artışında büyük rol oynuyor. Bu nedenle toplumsal farkındalık ve yaşam tarzı değişiklikleri son derece önemli." Diyabetin neden olduğu sağlık sorunları Kontrol altına alınmayan diyabetin, uzun vadede birçok ciddi sağlık sorununa yol açabileceğini belirten Doç. Dr. Köksal şu uyarılarda bulundu: "Diyabet, kalp-damar hastalıkları, böbrek yetmezliği, görme kaybı, sinir hasarı ve diyabetik ayak gibi komplikasyonlara neden olabilir. Bu komplikasyonlar erken dönemde belirti vermediği için, düzenli doktor kontrolü ve laboratuvar takibi çok önemlidir." "Dengeli beslenme ve hareket en güçlü tedavi araçları" Diyabetin önlenebilir ve kontrol altına alınabilir bir hastalık olduğunu vurgulayan Köksal, yaşam tarzı değişikliklerinin tedavinin temelini oluşturduğunu söyledi: "Dengeli beslenme, düzenli fiziksel aktivite, kilo kontrolü ve düzenli sağlık kontrolleri diyabetin hem önlenmesinde hem de yönetiminde büyük fark oluşturuyor. Özellikle risk grubunda olan kişilerin - aile öyküsü, fazla kilo, yüksek tansiyon veya gebelik şekeri geçmişi olan bireylerin - kan şekeri ölçümlerini düzenli yaptırması gerekir." Medicana Bursa'dan çağrı: "diyabeti birlikte önleyebiliriz" Doç. Dr. Köksal, Medicana Bursa Hastanesi olarak diyabet farkındalığını artırmak amacıyla Kasım ayı boyunca bilgilendirme etkinlikleri düzenleyeceklerini belirterek şunları söyledi: "Diyabetle mücadele, bireysel değil toplumsal bir sorumluluktur. Erken tanı ve bilinçli yaşam tarzı değişiklikleri ile diyabetin önüne geçebiliriz. Tüm vatandaşlarımızı, kan şekeri ölçümü yaptırmaya ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarını benimsemeye davet ediyoruz."

Uzm. Dr. Alkan: "Kadınlarda akciğer kanseri görülme oranı artıyor" Haber

Uzm. Dr. Alkan: "Kadınlarda akciğer kanseri görülme oranı artıyor"

VM Medical Park Bursa Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Serap Ket Alkan, kadınlarda akciğer kanseri risk faktörleri ve korunma yolları hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Kadınlarda sigara içiciliğinin ve pasif içiciliğin artmasıyla birlikte, akciğer kanseri görülme oranının da giderek yükseldiğini belirten Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Serap Ket Alkan, "Artık akciğer kanseri yalnızca erkeklerde değil, kadınlarda da en sık görülen kanser türlerinden biri haline gelmiştir. Kadınların sigara dumanındaki zararlı maddelere karşı daha duyarlı olması, hastalığın kadınlarda daha erken ve hızlı seyretmesine neden olmaktadır" diye konuştu. "Kadınların hava yolları daha hassas" Kadınların fizyolojik yapıları gereği sigaranın zararlı etkilerine karşı daha duyarlı olduklarını belirten Uzm. Dr. Alkan, "Kadınların hava yolları erkeklere göre daha dar olduğu için sigara dumanındaki toksik maddelere karşı çok daha hassastırlar. Ayrıca östrojen hormonunun yüksekliği, vücuttaki DNA onarım mekanizmasını yavaşlatır ve bu da sigaranın kansere yol açan etkilerini artırır" dedi. "Pasif içicilik de riski üç kat artırıyor" Sigara içmeyen kadınların da pasif içicilik yoluyla akciğer kanseri riski altında olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Alkan, "Evde veya iş yerinde sigara dumanına maruz kalmak, akciğer kanseri riskini üç kata kadar artırabiliyor. Bu nedenle yalnızca sigara içenlerin değil, dumanın solunduğu ortamlarda bulunan herkesin kendini koruması gerekiyor" ifadelerini kullandı. "Erken tanı tedavi başarısını artırır" Akciğer kanserinin sinsi ilerleyen bir hastalık olduğunu belirten Uzm. Dr. Serap Ket Alkan, "Uzun süren öksürük, nefes darlığı, göğüs ağrısı, ses kısıklığı gibi belirtiler asla göz ardı edilmemelidir. Erken tanı sayesinde hastalık cerrahi veya diğer tedavi yöntemleriyle tamamen kontrol altına alınabilir. Erken evrede tespit edilen akciğer kanseri hastalarında tedavi başarısı çok yüksektir" dedi. "Sigarayı bırakmak en etkili korunma yoludur" Sigarayı bırakmanın ve dumanla teması kesmenin, akciğer kanseri riskini önemli ölçüde azalttığını vurgulayan Uzm. Dr. Serap Ket Alkan, sözlerini şöyle tamamladı: "Kadınlarda sigarayı bıraktıktan sonra akciğerin iyileşme süreci daha hızlıdır. Pasif içicilikten korunmak, kapalı alanlarda sigara dumanına maruz kalmamak ve düzenli sağlık kontrollerini yaptırmak hayat kurtarır. Unutmayın, akciğer kanseri önlenebilir bir hastalıktır. Erken farkındalık, yaşam kurtarır."

"Erken tanı ve düzenli takip meme kanserinde iyileşme oranını artırıyor" Haber

"Erken tanı ve düzenli takip meme kanserinde iyileşme oranını artırıyor"

VM Medical Park Bursa Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Sinan Arıcı, meme kanserinde modern cerrahi yaklaşımlar hakkında açıklamalarda bulundu. Geçmişte meme kanseri tanısı konan birçok hastaya, memenin tamamen alınması yani mastektomi önerildiğini hatırlatan Doç. Dr. Arıcı, "Günümüzde hem tanı hem de cerrahi planlama teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde artık bu zorunluluk ortadan kalktı. Meme koruyucu cerrahi ile sadece tümörlü bölge ve çevresindeki sınırlı miktarda doku çıkarılır, geri kalan meme dokusu korunur. Böylece hem estetik görünüm korunur hem de hastalık kontrol altına alınır. Ameliyat sonrası radyoterapi ile tedavide iyileşme oranı artırılabilir" diye konuştu. "Sentinel lenf nodu biyopsisi gereksiz doku kaybını önler" Meme koruyucu cerrahinin en önemli tamamlayıcılarından birinin sentinel (Bekçi) lenf nodu biyopsisi olduğunu belirten Doç. Dr. Sinan Arıcı, "Bu yöntemle koltuk altındaki lenf bezlerinden yalnızca ilk tutulan 'bekçi' lenf nodları özel boyama ve tekniklerle bulunur ve incelenir. Eğer kanser hücresi teşhis edilmezse diğer lenf bezlerinin alınmasına gerek kalmaz. Böylece gereksiz doku tespiti ve kolda şişlik (lenfödem) gibi komplikasyonlar büyük oranda önlenir" şeklinde konuştu. "Onko-plastik cerrahi uygulanabilir" Cerrahideki bir diğer önemli yeniliğin onko-plastik cerrahi olduğunu ifade eden Doç. Dr. Arıcı, "Bu yöntem, kanser cerrahisi ile estetik cerrahinin prensiplerini birleştirir. Cerrah, tümörü çıkarırken aynı seansta memeyi yeniden şekillendirir. Böylece hastanın hem sağlığı korunur hem de estetik kaygısı minimuma indirilir" dedi. Arıcı, onko-plastik cerrahinin faydalarını şu şekilde sıraladı: "Memenin görünümünde bozulma en aza iner, psikolojik iyileşmeyi destekler, hastanın yaşam kalitesini artırır." "Tüm memenin alınması gereken durumlarda bile yeniden yapım mümkün" Bazı durumlarda tüm memenin alınmasının gerekebileceğini belirten Doç. Dr. Sinan Arıcı, "Bu durumda bile artık kadınlar memelerini kaybetmek zorunda değil. Meme rekonstrüksiyonu (yeniden yapımı) işlemi, aynı seansta veya daha sonra gerçekleştirilebilir. Bu işlemde silikon protezler veya hastanın kendi dokusu kullanılarak doğal bir meme görünümü oluşturulur. Amaç, hastalığı tamamen ortadan kaldırırken estetik bütünlüğü korumaktır" açıklamasında bulundu. "Yüksek riskli kadınlarda koruyucu cerrahiyle risk yüzde 90'a kadar azaltılabilir" Ailesinde genç yaşta meme kanseri görülen veya BRCA1-2 gen mutasyonu taşıyan yüksek riskli kadınlarda, henüz kanser gelişmeden profilaktik (koruyucu) mastektomi yapılabileceğini hatırlatan Doç. Dr. Arıcı, "Bu cerrahi ile meme kanseri gelişme riski yüzde 90'a kadar azaltılabilir. Ancak bu karar mutlaka genetik danışmanlık ve uzman hekim değerlendirmesi sonrasında verilmelidir" dedi. "Erken tanı hayat kurtarır" Meme kanserinin erken tanı ile tamamen tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Sinan Arıcı, "Yeni cerrahi yöntemler sayesinde artık kadınlar sağlığına kavuşurken beden bütünlüğünü de koruyabiliyor. Kendi kendinize muayeneyi ihmal etmeyin, düzenli kontrollerinizi yaptırın. Unutmayın: Erken teşhis hayat kurtarır" diyerek sözlerini tamamladı.

Erken teşhisle meme kanserini atlatmak mümkün Haber

Erken teşhisle meme kanserini atlatmak mümkün

Hastalığın erken evrede yakalanmasında en önemli faktörün riskli grupların belirlenmesi olduğunu vurgulayan VM Medical Park Bursa Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Aytaç Sayın, "Risk gruplarındaki kişilerin düzenli kontrol ve dikkatli takibi, hem erken tanı hem de önleyici yaklaşımlar açısından büyük avantaj sağlar. Ayrıca bu risk faktörlerine maruziyeti azaltmak da koruyucu hekimlikte önemli bir adımdır" ifadelerini kullandı. "Hormonlar meme kanseri gelişiminde önemli rol oynar" Memenin hormon duyarlı bir organ olduğunu belirten Op. Dr. Sayın, "Östrojen hormonu meme hücrelerinin büyümesini ve çoğalmasını sağlar. Bu durum aynı zamanda hatalı hücre bölünmelerine ve tümör hücrelerinin oluşmasına da neden olabilir. Kadınlarda östrojen ve androjen maruziyetine bağlı olarak meme dokusunda değişiklikler görülebilir" dedi. "Aile öyküsü ve genetik yatkınlık riski artırıyor" Genetik faktörlerin meme kanserinde önemli rol oynadığını söyleyen Op. Dr. Sayın, "Birinci derece akrabasında (anne, kız kardeş gibi) meme kanseri bulunan kadınlarda hastalık riski, normal topluma göre 2 kat fazladır. Ayrıca daha önce meme kanseri geçiren kadınlarda, diğer memede yeniden kanser gelişme ihtimali toplum ortalamasına göre 5 kat daha yüksektir" açıklamasında bulundu. "Menopoz yaşı, adet düzeni ve doğum yaşı önemli" Kadınların adet gördüğü süre boyunca östrojen hormonuna maruz kaldığını dile getiren Dr. Sayın, "Erken yaşta adet görmek veya geç menopoza girmek, kadının östrojen maruziyet süresini uzatır ve bu da meme kanseri riskini artırır. 12 yaşından önce adet görmeye başlayan kadınlarda meme kanseri riski, geç yaşta adet görmeye başlayanlara göre 1.7 ila 3.4 kat daha fazladır" dedi. "Doğum kontrol hapı, alkol ve obezite risk faktörleri arasında" Doğum kontrol haplarının uzun süreli kullanımının meme kanseri riskini hafif düzeyde artırabileceğini belirten Op. Dr. Aytaç Sayın, "Hap bırakıldıktan yaklaşık 10 yıl sonra bu risk normale döner. Ayrıca menopoz sonrası dönemde aşırı kilo, vücutta östrojen üretimini artırarak meme kanseri gelişimini kolaylaştırabilir" dedi. "Düzenli kontrol, farkındalık ve erken tanı hayat kurtarır" Tüm bu risk faktörleri ışığında kadınların düzenli kontrollerini aksatmaması gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Sayın, "Özellikle aile öyküsü bulunan, östrojene uzun süre maruz kalan kadınlarda dikkatli takip çok önemlidir. Kendi vücudunu tanımak, düzenli hekim muayenesi yaptırmak ve mamografi taramalarını aksatmamak meme kanserinde erken tanının temelini oluşturur. Erken tanı, yaşam kurtarır" dedi.

Meme kanserinde vakalar artıyor! Haber

Meme kanserinde vakalar artıyor!

Meme kanserinde tanı ve tedavi yöntemlerini anlatan İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Medical Point Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Baha Zengel, meme kanseri vakalarında artış olsa da yaşam süresinin uzadığını belirterek, “Erken tanı ve gelişen tedavi yöntemleri ile meme kanserine yakalanan kadınlarda uzun bir yaşam beklentimiz var” dedi.  İEÜ Medical Point Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Baha Zengel, Meme Kanseri Farkındalık Ayı’na özel bilgilendirmede bulundu. Erken tanının önemine vurgu yapan Prof. Dr. Baha Zengel, “Kendi kendine meme muayenesi, meme tarama programları ve 40 yaşından sonra çekilecek mamografi ile erken tanı konulabilir. Meme kanseri vakalarında artış var ancak erken tanı ve gelişen tedavi yöntemleri ile çok başarılı sonuçlar alınmakta ve meme kanserine yakalanan kadınlarda uzun bir yaşam beklentimiz bulunmaktadır. Bu uzun yaşam beklentisinde, hastaların yaşam kalitesini ve vücut bütünlüğünün korunmasının da düşünülmesi gerekiyor. Bu amaçla meme koruyucu cerrahi ve onkoplastik tekniklerle onkolojik açıdan güvenli meme cerrahileri yapılırken, kozmetik açıdan daha iyi sonuçlara ulaşılabilmektedir. Meme cerrahinin vazgeçilmez bir parçası da koltuk altı (aksilla) cerrahisidir. Koltuk altı için sentinel lenf nodu biyopsisi tekniği uygulanarak ileride oluşabilecek kol ödemi, his kaybı, kol hareket kısıtlılığı ve fonksiyon kayıplarının da önüne geçilmektedir” diye konuştu.  Meme kanserinde risk faktörleri  Meme kanserinde en önemli risk faktörünün kalıtsal gen mutasyonu taşıyıcılarında görüldüğünü, bunlardan BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonlarının en etkili mutasyonlar olduğunu belirten Prof. Dr. Zengel, meme kanserine yakalanan hastaların yüzde 5 ila 10'u arasında bu mutasyonlara rastlandığını söyledi. Risk faktörlerini sıralayan Prof. Dr. Zengel, “Özellikle ikiz kız kardeş, kız kardeş ve anne gibi birinci derece akrabaların tanı alması, yine kişinin özellikle annesinin 50 yaş altında tanı alması, ailesinde yumurtalık kanseri vakası bulunması veya erkek meme kanseri vakası bulunması, riski artıran faktörlerdendir. Bunun yanında iç (endojen) hormonlardan östrojen hormonuna meme dokusunun maruz kaldığı süre, erken adet görme, menopoza geç girme ve ilk doğumu ileri yaşta yapma, riski artıran faktörlerdendir. Dışarıdan alınan hormon takviyeleri de süre uzadıkça riski artırabilmektedir. Çevresel faktörler de meme kanseri riskini artırabilir. Özellikle yağdan zengin gıda ile beslenme ve alkol tüketiminin miktarının artması riski artıran faktörler arasında yer alır” bilgisini verdi.  Sekiz kadından biri, meme kanseri oluyor  Sağlıklı doğal gıdalarla beslenme, bitkisel ve liften zengin gıda tüketme, emzirme süresinin uzunluğu, aktif ve fit bir yaşam tarzının, meme kanseri riskini azalttığını vurgulayan Prof. Dr. Zengel, “Bugünkü istatistiklere göre sekiz kadından biri, hayatının herhangi bir döneminde meme kanserine yakalanmaktadır. Yaş ilerledikçe meme kanserine yakalanma riski artar. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen erken tanı ve gelişen tedavi yöntemleriyle yaşam süresi oldukça uzadı. ‘Evre 1’ dediğimiz sadece memeye lokalize hastalıkta, sağ kalım oranı yüzde 99,3’tür. Meme kanseri tedavisinin başarısında kemoterapi, akıllı ilaç, immunoterapiler ve hormonoterapiler gibi sistemik ilaç tedavileri ile birlikte gelişen radyoterapi tekniklerinin de rolü çok büyük. Meme kanseri tedavisinde sağ kalım başarısı; güzel estetik sonuçlar ve artmış yaşam kalitesi, tüm tedavi modalitelerinin multidisipliner olarak uygulanmasıyla elde edilmektedir. Meme kanseri tedavisinde başarı, erken tanı ve ilgili uzmanlık branşlarının ortak mücadelesi ile olmaktadır” ifadelerini kullandı.  “Erken tanı hayat kurtarır”  Erken tanı için meme kanserine karşı kadınların farkındalığının artırılması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Zengel, “Kadınların kendi kendine meme muayenesi konusunda bilgilendirilmeleri lazım. Ancak sadece kendi kendine meme muayene ile bu hastalığın erken tanısı konulamaz. Kendi kendine klinik meme muayenesi, kadınların kendi meme dokularını iyi tanımalarını sağlamaktadır. Takip sürelerinde bir anormallik geliştiği takdirde vakit kaybetmeden hekimlerine başvurmalarını öneriyoruz. Kendi kendine muayene dışında, 40 yaş üstü kadınların mutlaka mamografi tarama programlarına katılmalarını önemle tavsiye ediyoruz. Aile öyküsünde, özellikle birinci derece akrabalarda meme kanseri vakası varsa kalıtsal bir meme kanseri yatkınlığı olabilir. Bu yüzden bu kişilerin, birinci derece akrabanın tanı aldığı yaştan en az 10 yıl önce meme kanseri taramalarına başlaması lazım. Bir kişinin annesi 40 yaşında meme kanseri teşhisi aldıysa onun da 30 yaşından itibaren meme kanseri taraması için kontrole gitmesi gerekir. Unutmayın, erken tanı hayat kurtarır” dedi.  Bireyselleştirilmiş tedavi ve multidispliner yaklaşım  Meme kanseri tanısı alan bir hastanın tedavisinin, bireyselleştirilmiş olarak yapıldığını vurgulayan Zengel, şöyle devam etti:  “Tedavisi sürecinde, kişinin tanı aldığı yaş, menopozal durumu, hastalığın evresi, tümörün biyolojisi, yandaş hastalıkların var olup olmadığı, ailesinde meme kanseri hikâyesinin olup olmadığı ve kalıtsal mutasyon varlığı değerlendirilir. Tanı alan hastaya bir sistemik tarama da yapılır ve vücudun diğer organlarına bir metastaz (sıçrama) yapıp yapmadığı belirlenir. Bunlar, tedavi yönetimini tamamen etkileyen ve değiştiren faktörlerdendir. Tanı almış ve evrelemesi yapılmış bir hasta, mutlaka multidisipliner meme konseyi tarafından değerlendirilir. Meme cerrahı, meme radyoloğu, meme patoloğu, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu, nükleer tıp uzmanı, plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanı ve gerektiğinde diyetisyen, fizik tedavi uzmanı ve psikiyatri uzmanından oluşan multidisipliner meme konseyinde tedavi kararı, o hastaya özel bireyselleştirilmiş olarak alınır.”  Meme, estetik sonuçla korunmaya çalışılıyor  “Meme kanseri tedavisi, hastalığın ve hastanın durumuna göre önce cerrahi ile başlayabildiği gibi önce neoadjuvan sistemik tedavi dediğimiz kemoterapi ve/ veya akıllı ilaç tedavileri ile de başlayabilir” diyen Prof. Dr. Zengel, bu neoadjuvan tedavilerin hastaları endişelendirmemesi gerektiğini vurguladı. Zengel, sözlerini şöyle tamamladı:  “Bugünkü gelişen ilaç tedavileri ile erken evredeki hastalarda tedavi, sistemik tedaviler ile başlayabilmekte ve çok iyi yanıtlar alınmaktadır. İster önce cerrahi ile tedaviye başlanılsın, ister kemoterapiden sonra cerrahi uygulansın, bir kadın için önemli olan bu organ, olabildiğince korunmaya çalışılır. Memeyi korurken de olabildiğince estetik sonuçlara ulaşmak için onkoplastik meme cerrahi teknikleri uygulanır. Bütün çabalara rağmen memenin alınması (mastektomi) gereken durumlarda, plastik cerrahi ile birlikte ya hastanın kendi dokularından ya da silikon implant ile rekonstrüksiyon yapılarak hastalar meme dokusundan yoksun bırakılmaz. Bu operasyonlar mastektomi ile birlikte eş zamanlı yapılabileceği gibi daha sonraki süreçte de gerçekleştirilebilir.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.